14 Şubat 2012

HER ŞEYE RAĞMEN

14.02.1997 
14.02.2012 



Bir ilkbahar günü olsun yine, tutup elimden beni götür önce gözlerini gördüğüm yere, bir kahve içeriz döktürüp iki satır masaların üzerine bırakırız imza Romeo ve Juliette diye..
Sonra Halide Edip Adıvar lisesinin önün de ben senin şiirlerine mahkum, sen bu kez beni izlersin bir yerlerden yüzümün ifadesi ne diye...
Bir otobüs ile Aksaray'a gideriz, belki kuşlar geri dönmüştür o lokantaya ne dersin? kim bilir bizim biçare aşkımızın da şansı döner diye, nihayet o defter çıkar ortaya o ilk resimlerimizin olduğu ve her satırın da aşkımızı ilan ettiğimiz şiirlerle dolu defter. sonra yeraltı çarşısında gezip sevdiğimiz ama paramız yetmediği için alamadığımız aslında çakma ama orginal olduğuna inandığımız parfümlerden alırız.

Metroya bineriz yine ve sen beni çekersin kendine düşmeyeyim bahanesiyle ve ben ellerimi o çok sevdiğin ellerimi sol yanına koyarım göğsünün sessizce  bitmek bilmez, silinmez bir melodidir kalbinin ritmi, ayrılırken o kitabı verirsin Leo Buscalio 'SEVGİ' geçen de konsolun üzerine bıraktığından biraz farklı avuçlarıma bırakırsın sonra gitme vaktidir. Sen için ben için ise kalma vakti ilk ama son olmayacak bu ayrılık ki amacı bizi sonsuza dek buluşturmak...  Şimdi elimden tutsan yine buluşsak bir otobüs terminalin de uzun, uzun öpüşsek  ve o öpüş ki mührünü tazelese,  yürüsek hiç yorulmadan o sahil senin bu sahil benim bakırköy den girsek yeni kapıdan çıksak ve nihayet gün bitse bir nefeste...
Yalanlar söylesek bir dolu ve o ilk gerçek randevu yine aynı saatte, aynı yerde hatta aynı masa da olsak bugün de acaba gelir miydi o dalgalar da bizim kıyımıza, kıçımız acısa oturmaktan Dolmabahçe sarayının  yükü ağır demir sandalyelerin de ve ellerimizi hiç ayırmasak sımsıkı sanki bıraksak ağlayacakmış gibi...
Ve yakalansak eşe, dosta dilimiz dolansa, en masum halimizi açıklayacak cümleler yerin dibine girse ama biz hiç utanmasak yalan söylediğimize, hiç pişman olmasak bunca yıl sonra yine aynı yalanı söylediğimize ve bir veda gecesi daha ayırıp götürse seni sessiz ben öyle kalsam biçare...
Saatler sürse telefonlarımız hatta başında uyuya kalsak annemiz, babamız ile kavgaya tutuşsak  ve biz hiç utanmasak sevmekten, aylar sürse dönüşün özlemden kavrulsak fakat hiç vazgeçmesek seni seviyorum demekten sonra kavuşsak her şeye rağmen Akdeniz olsak masmavi tuzlu gözyaşımızla sonra biraz Karadeniz elma tadında ve en çokta kuru ayazında iç Anadolu da bir garip Ankara olsak sürüklenip, sürüklenip bir güzel şehir İstanbul olsak birbirimiz de ve yaşlanmak için söz versek söz versek de o gün birde keşke bu güzelliklerle birlikte ölmesek......


Her şeye rağmen acı, keder, hasret, özlem, mutluluk, vuslat ve can kırıklarına her şeye rağmen yanım da  yanın da olabilmek.
Şimdi yine o sandalye de otursan bir koyu dost sohbeti ortasın da lakin senin içinde ki sen yine aynı cümleyi haykırırdı eminim 40 defa gel be gülüm su kapıdan gir içeri, hangi 40 kim bilir belki bir melek duyar senin sesini ve fısıldarmış benim kulağıma kendi ayaklarıma şaşmış ben girerdim o kapıdan...
Şimdi şu anda onca zaman,yol, kan ve ter, umut, umutsuzluk, mutluluk, mutsuzluk onca vazgeçmeler gitmeler ve her defasında dönüp dönüp geri gelmeler.
Ve her şeyin umutsuzluğuna inat evimize gelen inci taneler.
Her şeye rağmen geçtiğimiz ve geçmeye çabaladığımız zaman, zaman boğulduğumuz ve boğduğumuz  dünyanın hiç bir yerinde olmayan bu dar geçidin sularına rağmen ihanetin gölgesinden uzak inanası bile yokken insanın kendine kim inansın ki senin için de solup, solup yeşerene her şeye rağmen, ben olabilmek ve sen yazabilmek bu satırlara, bir sarı gülün hatırını anımsayabilmek o ilk defa gelen, her şeye rağmen ben olup ben kalabilen senin kalabilmek hiç sözünden dönmemek hala güneşin ayın ve yıldızların hainliğine bu memleketi fersah fersah gezip tüm şehirlerine yüz sürebilmek,  hasretten ve o hasret ki bitip de yanyana gelince vuslatı zehir edişimizeve bana ve sana rağmen biliyorum ki hiç vazgeçmeden

SeViYoRSuN beni
 ve biliyorsun ki hiç vazgeçmeden
SeViYoRuM seni



2 yorum:

  1. ağlamadan okumak çok zor oldu
    yamuldum,içim yandı,neredeyse her satırda aynı biiiz diye bağırdı içim,duymadın değil mi:)
    hele şu cümlen
    "yürüsek hiç yorulmadan o sahil senin bu sahil benim bakırköy den girsek yeni kapıdan çıksak ve nihayet gün bitse bir nefeste..."
    ben yazsam ancak bu kadar olurdu.
    ne çok aynıyız be emine.

    YanıtlaSil
  2. yaaaaaaaa oh olsun sana şaka şaka bende o aşk yorgununda öyle yamulmuş salya sümük olmuştum ama gerçekten son yazında dahil seni okuduğmumda bende aynı şeyleri düşünüyorum. bunun adı nedir ne denir bilmiyorum ama beni sende bulmak bana çok iyi geldi. insan hiç tanımadığı birine bu kadar benzedeiğini yada bu kadar benzer şeyler yaşadığını gördüğünde hayata bir defa daha sarılıyor öpüyorum ve çok teşekkür ediyorum. sevgicim :))

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.