çocuk olmak üzerine
Çocuk olmak şimdiler de hemde yaş tam otuz beşi sayıklarken ne mümkün Akşam olmak üzere sevdiğim mahallenin, hanımeli kokulu, nergis sokağında evimiz ise rutubete yüz vermiş bir ahmaklıkta, ama olsun kimin umurunda ben mutlu, çünkü ben çocuk....... annem yemek telaşına düşmüşken istemez ayak altında olalım o zaman böyle hain, böyle pusu kurmaz insan oğlu, insan oğluna sen ve sokaklar bir bütün küçümen yaşına rağmen.....
Güneş kızıl kahve saçlarını taramış iken üstümüze, ne keyiflidir sokak kokusu hatırla bir iki yaprak döne döne kaybolur gider su yoluna doğru ve sen çok önemli bir iş yapıyormuş gibi, takip edersin onu ta ki gözden kaybolana dek sonra teker teker düşer arkadaşlar, sokağın o tatlı son yazdan kalma azıcık sıcak azıcık serin havasına, birimiz ip atlamak ister birimiz dokuztaş oynamak, bir diğeri topu kucağında yakan top diye tutturur (eeeeeee çocukta olsak o zaman bile malı olan konuşur) en sonunda saklambaçta karar kılınır en güzelidir zaten oyunların saklambaç, nefes nefese beklersin seni bulmasını ebenin o sana yaklaştıkça senin kalp atışın hızlanır sanırsın ki o kalbin sesinden seni tanır, oysa görmezsin ki saklanırken hep bir yanın açıkta kalır.
Babam muhtemel bir dolmuşun üst üste istiflenmiş insan kalabalığında bir arabesk şarkı eşliğinde sallanıyordur bu saate elinde 3 çukulata annem ise hala yemek telaşında ve çekilir güneşin kızıl saçları, gece örter her şeyin herkesin üzerini simsiyah saçları ve üzerine düşen pırıl pırıl yıldızlarıyla, o zaman biraz korkak adımlarla ilişiriz şimdilerde ne yakın dostumun evinin önündeki mahallemin en sevdiğim kaldırım taşlarına, biraz yorgun biraz terli nefesimiz tıkanmış dişlerimizin dibi kaşınır durumda ama kimin umurunda sokağımın ve çocukluğumun yazdan kalma akşamlarının kokusu hala burnumda......
Güneş kızıl kahve saçlarını taramış iken üstümüze, ne keyiflidir sokak kokusu hatırla bir iki yaprak döne döne kaybolur gider su yoluna doğru ve sen çok önemli bir iş yapıyormuş gibi, takip edersin onu ta ki gözden kaybolana dek sonra teker teker düşer arkadaşlar, sokağın o tatlı son yazdan kalma azıcık sıcak azıcık serin havasına, birimiz ip atlamak ister birimiz dokuztaş oynamak, bir diğeri topu kucağında yakan top diye tutturur (eeeeeee çocukta olsak o zaman bile malı olan konuşur) en sonunda saklambaçta karar kılınır en güzelidir zaten oyunların saklambaç, nefes nefese beklersin seni bulmasını ebenin o sana yaklaştıkça senin kalp atışın hızlanır sanırsın ki o kalbin sesinden seni tanır, oysa görmezsin ki saklanırken hep bir yanın açıkta kalır.
Babam muhtemel bir dolmuşun üst üste istiflenmiş insan kalabalığında bir arabesk şarkı eşliğinde sallanıyordur bu saate elinde 3 çukulata annem ise hala yemek telaşında ve çekilir güneşin kızıl saçları, gece örter her şeyin herkesin üzerini simsiyah saçları ve üzerine düşen pırıl pırıl yıldızlarıyla, o zaman biraz korkak adımlarla ilişiriz şimdilerde ne yakın dostumun evinin önündeki mahallemin en sevdiğim kaldırım taşlarına, biraz yorgun biraz terli nefesimiz tıkanmış dişlerimizin dibi kaşınır durumda ama kimin umurunda sokağımın ve çocukluğumun yazdan kalma akşamlarının kokusu hala burnumda......
Hiç yorum yok: